10 Mayıs 2020 Pazar
Virüs artık her yerde. Komşumuz, arkadaşımız ,sevdiklerimiz, anne babamız , kimler bu hastalığa yakalandı kimler taşıyıcı, büyük bir bilinmezlik denkleminde yaşamaya çalışıyoruz. Kırk yıllık dostumuza bile hastalıklı muamelesi yaptığımız kimseye güvenmediğimiz süreçteyiz. Salgını daha önceden yaşamaya başlayan ülkelerin senaryosuna baktığımızda ileriki günlerde yaşayacağımız durumu anlamak pek zor değil.
Ekonominin vergilere ,trafik cezalarına, kaçak yapılara verilen ruhsat gelirlerine bağlı olduğu, üretimin neredeyse yok olduğu ,hani geçtiğimiz günlerde patates ithal ettiğimiz , bayram geldiğinde arkalarına bakmadan yağlı jöleli saçlarıyla kendi sınırlarına rahatlıkla girip çıkan, baktığımız, beslediğimiz , milyon dolarlar harcadığımız 6 milyon Suriyelinin yaşadığı güzel ülkemden bahsediyorum. Bana kalırsa hala iyi günlerimizi yaşıyoruz. Vaka sayısı halen düşük sayılır. Son bir haftanın tablosuna bakıldığında korkutucu bir ilerleme var. Önüne geçmek için alınan önlemlere rağmen sayı büyük bir istikrarla çoğalmaya devam ediyor.
Bunu kadere bağlayan din tüccarlarına inat insanlığın bu virüsü kendi elleriyle var ettiğini bilimsel olarak kanıtlayan sayısız bilim adamı var. Tabi ki örümcek tutmuş bu beyinlere bu bilimsel gerçeği anlatmak ve inandırmak pek mümkün görülmüyor. Dna’sı ile oynanmış bir dünya ve sonuçları ile yüz yüzeyiz. Kesilen , yakılan, talan edilen ormanlar ve değişen iklim , kullanılan milyarlarca kimyasal ilaçlar ve ozon tabakası , fabrikaların doğaya bıraktığı kanserojen atıklar ve oksijen seviyesi , kirletilen su kaynakları , betonlaşma bize bu filmin senaryosunu hazırlayan asıl figüranlardır.
Ve film çoktan başladı.
Peki ya daha sonra? Ölümlerin sayısını kestirmek , salgının ne zaman son bulacağını tahmin etmek çok güç. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Tabi eğer hala yaşıyor olursak! Ben halen daha bu salgının planlı bir senaryo olduğunu düşünüyorum. (Çin)Huawai- ıphone(Abd) dalaşmasının hemen ardından başlayan hırlama atmosferinden çok önce Çin küresel üretim kapasitesini çoktan ele geçirmişti. Süper güçleri kıskandıracak performansı dünya ekonomisinde önüne geçilemez bir hal almıştı. Wc deki paspastan izlediğiniz televizyona , cebinizdeki telefondan, kullandığınız saç kurutma makinesine tırnak çakısı ,ayna ,çakmak ,tarak her neyse Çin malı. Süper gücünse sadece namı kalmıştı. Tek çare ekonomiyi çökertecek biyolojik savaş. Tabi ki bu tehlike savaşı başlatan ülke içinde büyük bir tehlike ama kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Çoğunluğunun evsiz , üretime katkısı olmayan , ekonomi için büyük bir külfet olan birkaç yüz bin insanın ölmesi pek te önemli gibi görülmüyor. Ve Trump açıklamayaptı ;2 trilyon dolar salgın bütçesi. Bunun matematiksel karşılığı şu ki;
beklenti = harcanan x 50
2 trilyon dolar = 100 trilyon $ ( en iyimser )
Beklentinin 100 trilyon dolar olduğu bir durumda vermeniz gereken bir salgın kaosu ve kendi milletinden birkaç bin kayıp. Tabi bu kayıplar asıl matematikçiler ve ekonomistler için farklı bir kazanım aslında. Artık bakmak zorunda olmadığın üretime katkısı olmayan sadece tüketen bir kesimden de kurtuluyorlar.
Şimdi istatistiklerden başlayarak bir değerlendirme yapalım;
Bu yılın ilk üç ayında bulaşıcı hastalıktan ölen insan sayısı : 3 milyon 127 bin kişi
Bu yılın ilk üç ayında doğum esnasında ölen anne sayısı : 75.000
Bu yılın ilk üç ayında kanserden ölen insan sayısı : 1.978.511
Bu yılın ilk üç ayında Aids’ten ölen insan sayısı 404.970
Bu yılın ilk üç ayında alkonden ölen insan sayısı : 602.516
Bu yılın ilk üç ayında trafik kazasında ölen sayısı : 325.191
Bu yılın ilk üç ayında sigaradan ölen sayısı : 1.204.381
Bu yılın ilk üç ayında anne karnında ölen bebek sayısı(düşük): 10. 239.348
Ve COVİD 19
BU YILIN İLK ÜÇ AYINDA COVİD 19 (CORONA VİRÜS) ÖLEN İNSAN SAYISI : 27.000
Virüs logaritmik bir ivmeyle yayılıyor. Tıpkı göle atılan yüzlerce taş gibi; düştüğü yerde dalga dalga yayılıyor. Ve dalgalar her geçen gün birbirine karışıyor. Karıştıkça ortalık daha da karışıyor. Kimilerinde büyük bir panik havası hakim. Kimileri ise, dalgayla dalga geçiyor adeta. Umurunda bile değil. Delinin biri göle bir taş attı. Aslında ilk taşı kimin attığı belli. Bakalım, attığı taş, ürküttüğü kuşa değecek mi?