27 Şubat 2024 Salı
Merhaba değerli okurlarım,
Olayımızın baş kahramanı, hosteslik tacını bir kenara bırakıp gazetecilik tahtına oturmuş olan teyzemiz.
Teyze demem, yaşça büyüklerime olan saygımdan ötürüdür elbette. Ben henüz 23 yaşındayken, bu sektördeki “teyzeler” bana neredeyse birer emektar gibi geliyor.
Evet, bildiğiniz üzere aile büyüklerimiz zaman zaman biz gençlerin işlerine burnunu sokmayı sever.
Ancak teyzemiz bu konuda bir adım öteye geçmiş
Geçmişte yazdığım bir yazıdaki eleştirilerim sanırım onun kraliçe arı gibi koruduğu yuvasına bir taş gibi düşmüş.
Öncelikle belirtmeliyim ki, gazeteciliğe yeni adım atmış biri değilim.
2019 yılında bu yola koyulmuş ve şu anda da Zonguldak’ın köklü gazetelerinden biri olan Halkın Sesi Gazetesi’nde mesleğimi icra etmekteyim.
Evet, o televizyonculuk hayalleri kuran teyzeciğim, ben o hayalleri üç yıl profesyonelce yaşadım ve üzerine belgesel ile reklam seslendirmeleri de ekledim.
O yüzden mikrofonu senden çok küçük yaşlarda fethetmiş biri olarak, çatallı ve zehir akıtan bir dile ihtiyacım yok.
Zira ben sadece gördüklerimi yazdım, eğer bunlar zehirliyse, zehri senin yaptıklarından süzülmüş demektir.
Ama gel gelelim ki teyzemiz, beni kendi “özel grubuna” davet etmemekte oldukça kararlı.
Hangi ara birilerinin kulübüne dönüştü bu meslek?
Acaba bu gizemli grup nedir? Evde gün yapan kadınlar topluluğu mu?
Basın sektörünün sizin tekelinizde olmadığını anlamışsınızdır umarım.
Yoksa yanlış anlaşılan bir şeyler varsa, onları da açıklığa kavuşturalım.
Basın sadece yöneticilerle selfie çekme sanatı değildir, haberiniz olsun!
Kadın hakları savunucusu olduğunu iddia ediyorsun ama işin aslı öyle mi?
Benim gördüğüm kadarıyla sadece 8 Mart’ta şov yapmakla meşgulsünüz!
Kadınların gerçek sorunlarına sessiz kalırken, bir günde aktivist kesilmek ne kadar samimi?
Yazımda kimseye hakaret etmedim ancak sen, hala bir kadına dolaylı yollardan saldırmaya devam ediyorsun.
İşte bahsetmeye çalıştığım tam da bu tutarsızlık!
8 Mart’ta pankart açsanız da, geri kalan 364 gün bir kadına zulmediyorsanız, bu neye yarar?
Kabul edin veya etmeyin, bazılarınızın “yırtınmaya” çalıştığı şeyler, aslında bu mesleğin ruhunu yansıtmaktan çok uzakta.
Medyada yaşanan bu polemikler, aslında daha büyük sorunların yüzeydeki yansımalarından başka bir şey değil.
Belki de medyanın “teyzeleri” ile genç gazeteciler arasındaki bu kuşak çatışması, sektörün kendini yenilemesine ve daha geniş perspektifler kazanmasına vesile olur.
Unutmayın ki medya, sadece belirli kişilerin değil, toplumun tüm kesimlerinin sesini duyurabileceği bir platform olmalıdır.
Ve evet, teyzeciğim, bu platformda sizin gibi emektarlar kadar biz gençlerin de söyleyecek sözleri var.
Değerli okuyucular, uzun zaman önce yapmam gereken fakat açıkçası yapılan davranışları umursamadığım için ertelediğim şeyi bu akşam yapıyorum.
Zonguldak basınındaki çatlaklıklardan bahsedeceğim!
Bu yazıda bahsi geçen herkesin ismi açık bir şekilde yazılacaktır.
İma dolu laf ebeliği yapılmayacaktır!
*
Uzun zamandır sistematik olarak Ali Rıza Tığ ve kısa bir süredir de yine sistematik olarak Batuhan Karamalak tarafından her türlü psikolojik şiddete maruz kalıyorum. Ali Rıza Tığ bana şantaj yaptığı nedeniyle 1 yıl 8 ay hapis cezası aldı.
Mensup olduğum Karaelmas Gazeteciler Derneği (KGD) bu durum karşısında bırakın kınamayı, herhangi bir yorum dahi yapmadı! (Yapamadı)
Geçtiğimiz aylarda bir mekanda eşimle beraber eğlenirken Batuhan Karamalak ile karşılaştık.
Kendisi de uzun zamandır ima dolu yazılar ile beni hedef almaktaydı ve bir anda arbede çıktı.
Kendisinin daha önce şantajdan sabıkası ve şu anda da mevcut infazı olduğu için karakolda bana şikayetçi olmamam için ne istediğim soruldu.
Ben de bana iftira attığını kabul etsin şikayetçi olmayacağım dedim.
Bu şahıs yüzüme baka baka ‘Benim seninle değil eşinle sorunum var, sana bu yüzden bunları yapıyorum’ dedi.
Neyse ki bu konuşmanın ses kaydını akıllı saatim aracılığı ile almıştım.
Yayınlamam yasalara aykırı olduğu için ayriyeten gelip dinlemek isteyen bizzat dinleyebilir.
Karamalak ile eşim Ergin Özkul önceden yakın arkadaşlardı
Buluşup aktiviteler yaparlardı
Ne olduysa Ali Rıza Tığ’ın yanında işe başlayınca ilk işi eşimi ve beni hedef almak oldu.
Eşim de ablasının hasta olduğunu ve onu üzmemesi gerektiğini belirten bir yazı yazdı.
Bu açıklamayı niye yaptım?
Eminim ki Karamalak, bana yapmış olduğu kişisel saldırıların önüne bir set olarak, ablam köşe yazılarında kullanıldı diyecektir.
Durumun doğrusunu bu şekilde açıklığa kavuşturmuş olduk.
*
Ali Rıza Tığ benim küçük yaşta çekmiş olduğum ve içeriğinde yüz mimiklerimin yer aldığı video ile BRTV Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çetinkaya aracılığı ile o dönem çalışmış olduğum kurum Elmas Televizyonu’nun Genel Müdürü Akın Kavi’ye haber göndermişti.
Ben de kimsenin şantajına, tehdidine boyun eğmeyeceğim için videoyu bizzat kendim yayınladım
Çünkü içeriğinde utanılacak hiçbir şey yoktu.
Çocukluk hareketleriydi…
Tabi ki olay yargıya taşındı.
Ali Rıza Tığ savunmasında;
“Ben Bilge’yi tanımıyorum, sadece televizyonda çalıştığını biliyorum, videoyu öylesine attım, bi baksın diye. Bugüne kadar hiçbir yazımda kendisini hedef almadım’ dedi.
Bir gazeteci yazdığı yazıların ve yapmış olduğu eylemlerin arkasında durabilmeli.
Duramıyorsa, ya yalan söylüyordur ya da suç işliyordur.
Yalan, suç, iftira, şantaj kelimeleri bir gazetecinin ismi ile yan yana geliyorsa eğer,
Biz bitmişiz demektir.
*
Karaelmas Gazeteciler Derneği’ne tarihini tam hatırlayamamakla beraber 2019 yılında üye oldum.
O dönemki ve şu anki mevcut başkan Mustafa Emen’i bir aile büyüğüm kadar severdim.
Ameliyat olduğunda hastaneye koşmuştum, o gün bir fotoğrafımız çekilmişti, hala galerimde duruyor
Hatta kendisine ’23 Nisan çocuğu’ yazıldığında en az onun kadar öfkelenmiştim.
Ama eşim Ergin Özkul KGD Başkanlığına aday olunca, her şey değişti.
Mustafa Emen benimle bir süre muhattap olmadı. Daha geçtiğimiz aylarda selam sabah vermeye başladı.
Niye?
KGD Emen’in tekelinde mi?
Neyse konumuz bu değil!
Ben şantaja uğradığımda, bana iftira atıldığında, bir üyeniz olan beni neden savunmadınız?
Adamına göre mi bu kınamalar, uyarılar?
Peki siz kadın basın mensupları?
8 Mart’ta madenci anıtı önünde açıklama yapıyorsunuz
Gamze Taşdemir, Duygu Elma Özfidan, Gülseher Cinal, Fadime Yılmaz Elma, Öznur Güneş, Arife Güleryüz…
Sizin kadın hakları savunuculuğunuz adamına göre mi?
Siz kadına karşı hem fiziksel hem de psikolojik olarak şiddetin yanlış olduğunun farkındasınız ama bu psikolojik şiddet bana yapılınca mı 3 maymunu oynuyorsunuz?
Hakarete çekip beni ihraç etmeyin diye açayım!
Görmedim, duymadım, bilmiyorum! Diyorsunuz.
Ali Rıza Tığ bana karşı işlediği suçtan hapis cezası aldı fakat ben sizden kınamayı geçin, bana karşı bir destek bile görmedim!
Elinize pankart alıp, biz şiddete karşıyız diyince kadın hakları savunucusu olmuyorsunuz!
Ha, bazı kadınların haklarını savunuyor olabilirsiniz belki
Ama ben kadın değil miyim? Beni neden kayırdınız?
Sizlere kızmıyorum, sadece üzülüyorum.
Ali Rıza Tığ sadece bana karşı değil, isim vermeden de olsa, diğer insanların kendisinin bahsettiği kişinin kim olduğunu anlayacağı şekilde bir çok kadın hakkında yazılar kaleme alıyor.
Rahatsızlığı olan kimse yok ise bile ben zarar gördüm!
Psikolojik şiddet gördüm!
Kusura bakmayın kiminle dost, kiminle abi kardeş, kiminle arkadaş olduğunuz beni ilgilendirmiyor fakat ‘ben kadına şiddete karşıyım’ pankartı açıyorsanız eğer Ali Rıza Tığ’a da tepki vermeniz gerekiyor.
Aksi takdirde yaptığınız eylem bir ‘Şov’dan öteye gidemiyor!
*
Adnan Küçükvar’a gelecek olursak eğer,
2022 yılında ‘meslek büyüğü’ olarak bir toplantı yapmış ve ‘bundan sonra kimse bel altı yazı yazmayacak, yazan olursa da ofisinin önüne gidip kameralarımızı bırakarak protesto’ edeceğiz demişti.
Ali Rıza Tığ yine bir gün biri hakkında bel altı bir yazı yazmıştı, eşim Ergin Özkul Adnan Küçükvar’a, ‘ağabey hani protesto edecektik’ diye sorduğunda Küçükvar’ın o telefonda nasıl sinir krizi geçirdiğine şahit olmuştum.
Evet Küçükvar, senin de her eylemin adamına göre!
*
Eşim Ergin Özkul Karaelmas Gazeteciler Derneği’nden ihraç edildi.
Gerekçe olarak ise şöyle denildi;
‘Üyesi olduğu halde derneğimiz kurumsal kimliğine, derneğimiz yöneticileri ile meslektaşlarımıza yönelik küçümseyici, aşağılayıcı ve eleştiri sınırlarını aşan yazılı ve Elmas TV programında sözlü ve yorum ifadeleri nedeniyle derneğimiz tüzüğüne, tüzüğümüzde yer alan üyelik ilkelerine aykırı tutumu nedeniyle’
Şaka mı?
KGD Başkan Yardımcısı olmasına rağmen Batuhan Karamalak, KGD’ye ve üyelerine ‘müslüman yılanlar’ dedi.
Bazı gazeteciler bu duruma tepki gösterdi diye derneğin WhatsApp grubu konuşmaya kapatıldı ve Karamalak’a ‘özür dile bitsin bu iş’ denildi.
Karamalak da şey dedi;
“Kusura bakmayın, size demedim”
Bu durum kabul edildi fakat bunun yanlış olduğunu söyleyen eşim Ergin Özkul derneğini küçümseyen kişi ilan edildi ve ihraç edildi.
Komik değil mi?
Ben ne okudum diyebilirsiniz!
Durumu şöyle örneklendirelim.
Biri bir suç işliyor
Bir başka biri bunun suç olduğunu söylüyor
Ve suç olduğunu belirten kişi ceza alıyor.
Olay tam da bu.
Neymiş
Birilerine bir şey ima etmiş,
Algı oyunu tam da o an başlıyor işte!
Madem imalara karşıydınız, niye her gazeteciye aynı tutumu göstermediniz?
Tek kelime ile samimiyetsizsiniz!
Eşim dernek başkanlığına aday olduğunda, düşmanlar dost olmuştu.
KGD’yi başkası yönetmesin, kendi çıkarları doğrultusunda yönetebilmek adına herkes taraf olmuştu ve eminim ki bu ihraç da birilerinin yönlendirmesiyle, eşim bir daha aday olamasın diye yapıldı.
Bu dernek sizin babanızın çiftliği değil!
Yok öyle yağma kafanıza göre taraflı kararlar almak!
Bu ülkede hak var hukuk var!
Ama şaşırmamak gerekiyor.
Şantaja ve iftiraya uğradığım açık bir şekilde mahkeme kararıyla ortada olmasına rağmen Mustafa Emen herhangi bir yorum yapamadı,
Bir kadın olarak, bir basın mensubu olarak, bağlı olduğum dernek benim haklarımı savunamadı.
Niye Pusula Gazetesi’nin sahibi ve çalışanları herhangi bir konuda kınanmıyor?
Soru soruyorum!
Derneği küçümseyici şekilde davranmıyorum.
Bu yazıdan sonra şahsıma karşı herhangi bir uyarı veya kınama cezası verilebilir.
Düşünsenize 7 kişi var ve kafalarına göre ‘Ona ceza verelim, buna vermeyelim’ deniliyor.
Bir şey diyeyim mi?
Beni de atın ya!
Zaten ne yararınızı gördüm ki?
Zaten ne zaman yanımda durdunuz ki?
*
Bugün dernek içinde alınan kararın bir haksızlıktan ibaret olduğunu gördüğümden dolayı geç kalınmış bu açıklamayı yapıyorum.
Ve hiçbirinize de hakkımı helal etmiyorum!
Zonguldak’ta son günlerde yaşananlar, siyaset sahnesindeki değişen dinamikleri ve ittifakların hassasiyetini bir kez daha gündeme taşıdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Zonguldak ziyaretinde, Ömer Selim Alan’ın Ak Parti adayı olarak tanıtılması özellikle Ak Parti’nin stratejik ortağı MHP’nin tepkilerine sebep oldu.
Peki, yaşananlar aslında sadece bir belediye başkanının tanıtımı mıydı yoksa daha derin bir siyasi anlam mı taşıyordu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zonguldak ziyareti, kuşkusuz ki yerel siyasetin önemli bir kırılma noktasıydı.
Ancak, ziyaretin detaylarına baktığımızda, bazı çarpıcı ayrıntılar gözden kaçmıyor. Özellikle, Ak Parti’nin adayını tanıtma şekli, siyasi atmosferi daha da gerginleştirdi.
Ak Parti’nin Zonguldak ziyaretinde, Belediye Başkan adayı olarak tanıtılan Ömer Selim Alan’ın adaylığı sadece kendi partisiyle mi sınırlıydı?
MHP’nin ittifak ortağı olarak, böylesine kritik bir tanıtımın yapılmaması, siyasi dengeyi sarsacak potansiyelde bir hareketti. MHP’lilerin tepkisi de bunun en bariz kanıtı!
MHP’lilerin tepkisi, sadece bir belediye başkanının tanıtım şekliyle sınırlı değil.
Asıl mesele, siyasi ittifakların ve ortaklıkların hassasiyetiyle alakalı.
Türk siyasi arenası, son yıllarda ittifaklar üzerinden şekillenmeye başladı.
Bu ittifaklar, sadece seçim stratejilerini değil, aynı zamanda ülkenin genel siyasi dengelerini de belirliyor.
Zonguldak ziyaretinde yaşananlar, siyasetin geldiği noktayı da gözler önüne seriyor.
Parti içi ve parti dışı ittifaklar, artık sadece seçim dönemlerinde değil, her siyasi hamlede önemli bir faktör haline geldi. Ancak, bu ittifakların sağlıklı bir şekilde işlemesi ve dengelerin korunması da büyük bir önem taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zonguldak ziyareti esnasında yaşananlar, belki de siyasetin gerçek yüzünü bir kez daha görmemizi sağladı.
İttifaklar, güçler ve dengeler her zaman değişkenlik gösterebilir. Ancak, siyasetin temelinde yer alan güven ve istikrar unsurlarının korunması, ülke için her zaman ön planda olmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zonguldak ziyaretinde yaşanan olay, sadece belediye başkanının tanıtımı olarak değil, aynı zamanda siyasi ittifakların ve dengelerin de bir göstergesi olarak okunmalıdır.